EVDE KAPALIYKEN RUH SAĞLIĞIMIZI NASIL KORURUZ?

22 Mart 2020

Unutmayın en büyük gerçeklik hayatın kendisidir 

Kendimizi zorunlu olarak tecrit etmenin ve irademiz ile bir sosyal izolasyon döneminden geçiyoruz. Bu uygulamanın gelecek hayatlarımız için gerekli ve önemli olduğunu biliyoruz.

Ne yazık ki yaşadığımız  ve isteğimiz dışındaki, bu izolasyon sürecinin getirdiği durumun kavramları kendine özgü bir anlam kazanmaktadır. 

Yaşamakta olan bu belirsizlik dönemi, ve de gelecek endişesinden kaynaklanan kaygı halleri, hastalığa ait ölüm korkusu, ruhsal yapılarımız üzerinde negatif etki yapmakta ve ruhsal durumları bütünden koparmaktadır.

Yaşamakta olduğumuz kısıtlamanın getirdiği yoğun endişe ve kaygı bu travmatik yaşantının insan ruhsal yapısı üzerindeki etkisini, ancak o kişinin yaşam sürecini bir bütün olarak kavramamız halinde anlamak olanağı vardır.

İnsanlar öfkeli, endişeli ve kaygılı, işleri çok kötü para kazanamıyorlar, işlerine gidemiyorlar ve yarınlarının belirsizliğinden korkuyorlar. 

Bu çok doğal bir tepki,

Bir örnek vermek istiyorum;

Uzun yıllardan beri tanıdığım bir arkadaşımla telefonla sohbet ederken sordum; 

-Ne yapıyorsun, izolasyonda zaman nasıl geçiyor? 

-Salonda volta atıyorum, tıpkı 12 Eylül 1980 yılında Selimiye Kışlasında olduğu gibi volta atıyorum, kimse bana dokunmasın istiyorum, dedi. 

-Peki evde karantinadasın psikolojin nasıl?

-Eşimle birbirimizi yemezsek iyi, ikimizde patlamaya hazır dinamit gibiyiz,

-Neden?

-Bir haftadan beri evdeyim, alışamadığım bir hayat, özgürlüğümün elimden alındığını ve kendimi toplama kampındaymışım gibi hissediyorum. Sanki bir bilim kurgu filmi izler gibi, ölümle hayat arasında gidip geliyorum.

-Bunlar geçici tedbirler, sabırlı ol.

-Gel de, bana sor 

Değişik ve farklı başka bir örnek vermek istiyorum,

Bir kişi, başka bir arkadaşına mesaj atıyor, “Evde vakit nasıl geçiyor”  diye sorunca,

Arkadaşı cevap veriyor,

“Sorma hiç, eşimle şöyle bir sohbet ettim, hiçte fena bir insan değilmiş” diye. 

Çin’de zorunlu izolasyon ve sonrasında çiftler arasında sorunlar çıktığı, boşanmaların arttığı şeklinde yayınlar var.  

Evliler aman dikkat, saygı çerçevesinde birbirinizi anlayın, hayatı paylaşın, konuşun, her şeyi konuşun, ortak paydalar yakayım, öfke ve tepkilerinizi başkalarına yöneltin.

Evet, küresel dünyanın tüm insanları olarak ortak bir kriz yaşıyoruz.

İnsanlar evde birlikte vakit geçirmeye başladılar.

Olaylara verdiğiniz tepkiye neden olan yaşantının etkisi kuşkusuz bir yaşam sürecinin belirli bir noktasında o kişiyi derinden sarsan bir anlam ve öneme sahiptir. Bu anlamda gerek birey gerekse toplum olarak yaşadığımız psikolojik sorunları bir süreç olarak görmemiz gerekir.

Kaygı, endişe ve belirsizlik duygularını yoğun yaşantıların sonuçlarının incelenmesin de üç kavramın birbirinden ayırt edilmesi gerekmektedir.

Birincisi içinde geçtiğimiz izolasyonun getirdiği kaygı ve gelecek endişesi, 

İkincisi izolasyon ve zorunlu tecrite karşı oluşan ruhsal tepkiler,

Üçüncüsü bu kısmi kısıtlı yaşantıdan sonra devam edebilen ya da gecikmeli olarak ortaya çıkabilen, büyük oranda aslında kişinin travma öncesi yaşamı ile ilişkili olan bir zihinsel süreç. 

Bu üç olgu birbiri ardından ortaya çıkmak zorunda da değildir. İç içe de olabilir.

Bugün küresel bir kriz, yaşamları kaygı ve endişe kaynağı yapan pandemiyi travmatik yapan olay endişe ve belirsiz duygusunun gelecek korkusunu travmatik kılan şey ile onu yaşayan kişinin özellikleri arasındaki orandır.

Kaygı ve endişeyi başlatan covit-19 virüsünün nesnel olarak çoğu insanın kaldıramayacağı denli ağır bir durum olabileceği gibi, kişilerin yaşam öyküsünden kaynaklanan özel anlamı da bir olayı belirli bir kişi için travmatik kılabilir. 

Belirli bir olayın o insanın kendine ve dünyaya bakışını, kurduğu yaşam şeklini ve geleceğini anlamsız hale getirmesi. 

Ya da önceden yaşanmış travmatik olaylara ilişkin anı ve düşüncelerin etkinleştirilmesi gibi çeşitli olgular kişiyi içinde geçmekte olduğumuz bu süreç içinde yaşanan travmatik olaya karşı kırılgan yapabilir.

“Gecenin en karanlık anı, şafak sökmeden az önceki zamandır” sözünü aklımızdan çıkarmayalım.

Kaygılarınızı aşmak zorundasınız.

Ruhunuzu besleyin, umudunuzu yitirmeyin.

Umuda ihtiyacımız var, her karanlığın ardından  aydınlık gelir, her gecenin ardından güneş yeniden doğacaktır.

Kaygı, hayatta en önem verdiğiniz  kişilerin kaybında ya da riskinde ortaya çıkar.

Kaygı hissediyorsanız sizin hayatınızda değer verdiğiniz şeyler var. 

Kaygılarımız, vücudumuzun strese karşı verdiği doğal tepkilerdir.

Ancak duyduğumuz kaygı ve endişe aşırı ise ve uzun süreli olup yaşamımızı zorlaştırıyorsa, bu durum kaygı bozukluklarını birlikte getirir.

Kaygı bozukluğu türlerini şöyle sıralayabiliriz. 

Yaygın Anksiyete Bozukluğu, OKB, 

Travmatik stres bozukluğu, Fobiler, 

Sosyal kaygı bozukluğu, Panik atak, 

Seçici Konuşmazlık bozukluğu, 

Ayrılma kaygısı bozukluğu gibi.

Her şeyden önce dünyada bir korku kültürü gelişti ve virüs metalaştırıldı. Ülkeler bir nevi toplama kamplarına dönüştü.

İnsanlar endişelerini, kaygılarını öfke yoluyla ifade edebiliyorlar. Çiftlerin bu dönemde birbirlerine karşı gösterdikleri gelecekteki sonuçları konusunda tekrar tekrar düşünmeleri gerekiyor. 

Belki kopan ve körelen ilişkiler, alışkanlık haline gelen aşklar, sevgiler tazeleniyor da olabilir.

Evde sıkılan da çok, her yer kapalı, kahveler, cafeler, AVM’ler, lokantalar kapalı. Satış yapılmıyor ise pastane gibi yerler kapalı.

Covit-19 beden sağlığımız kadar ruh sağlığımızı da fazlasıyla etkilediğini unutmayalım.

Daha önceki yazılarımda tarihin farklı zamanlarındaki veba salgınlarından, 1918 yılındaki 50 milyon insanın ölümüne neden olan İspanyol pandemi gribinden sonra dünya ilk defa bu kadar güçlü bir salgınla karşı karşıyayız.

Virüs etkilediği insanların yüzde 80’inde ağır semptomlara yol açmıyor. 

Kimilerde hiç bir belirti bile göstermiyor.

Virüsün en büyük avantajı öldürücülüğünün sınırlı olması.

Bu pandemi sürecinde yapmamız gereken en önemli şey beden sağlığımızla birlikte ruh sağlığımızı korumak olmalı. Bunun da birinci kuralı doğru bilgiye ulaşmaktır. İkinci kuralı yanlış bilgilerden, söylentilerden, özellikle yalan yanlış sosyal medyadan gelen bilgilerden uzak durmalı doğru bilgi edinmek ve üçüncü kural sürekli virüs haberlerini izlememek olmalı.

Her şeyin başı sağlık.

error: